Greenwashing: AB ve Türkiye’ye Getirdikleri
Greenwashing Nedir?
En temel anlamda greenwashing; şirketlerin, tüketim tercihlerini yönlendirmek adına gerçeği yansıtmayan bir şekilde çevresel duyarlılık iddia etmeleri yani gerçekte olmasa dahi “çevre dostu” oldukları yönünde imaj yaratmaları olarak tanımlanabilir. Türkçe’ye yeşil aklama olarak çevrilebilecek greenwashing kavramı da esasında çevreci politikalar izlemeyen şirketlerin kendilerini çevresel boyutta aklamaya çalışmalarını ifade etmektedir.
Hızla büyüyen iklim ve çevre sorunu sebebiyle tüketicilerin çevre dostu ürün ve markalara yönelimi olduğunu gözlemleyen şirketler, tüketiciyi çekebilmek adına çevre dostu olduklarını iddia etmekte ve bu yönde açıklamalarda bulunmaktadır. Tam olarak bu noktada tüketicilerin korunması ve haksız rekabetin önüne geçilmesi adına bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması zorunluluğu doğmaktadır. Yazımızda bu konu hakkında Avrupa Birliği ve Türkiye’de ne gibi adımlar atıldığı ve bu kapsamda şirketleri neler beklediğine değinilecektir.
AB Mevzuatına Bakış
Haksız Ticari Uygulamalar ve AB Parlamentosu ve Konseyi’nin Geçici Anlaşması
Yürürlükteki AB mevzuatı bakımından greenwashing’i doğrudan yasaklayan bir mevzuat olmamakla beraber, greenwashing suçlamalarına temel alınan düzenleme Haksız Ticari Uygulamalar Direktifi(“Unfair Commercial Practices Directive” veya “UCPD”)’dir. Ancak bu direktifin kapsamının genişletilmesini ve doğrudan greenwashing’i engelleyici düzenlemeler yapılmasını öngören Yeşil İddialar Direktifi(Green Claims Directive)’ne ilişkin taslak komisyon tarafından hazırlanmıştır. Direktif doğrultusunda tacirlerin AB üyesi olmamakla birlikte AB tüketicilerine çevresel iddialarda bulundukları ölçüde Yeşil İddialar Direktifi gerekliliklerine uymaları gerekecektir. Direktif uyarınca, çevresel iddiaların üçüncü taraf bir değerlendirme kuruluşu tarafından bağımsız olarak doğrulanması ve bilimsel kanıtlarla kanıtlanması gerekecektir.
Yakın bir geçmişte; 19 Eylül 2023 tarihinde AB Parlamentosu ve Konseyi yukarıda bahsedilen haksız ticari uygulamalar direktifinde değişiklikler yapılarak greenwashing’in önüne geçilmesi ve tüketicilerin korunması kapsamında geçici bir anlaşmaya vardı. Geçici anlaşma ve anlaşmaya ilişkin taslak metin 7 Kasım 2023 tarihinde yayınlandı.
Bu kapsamda genel olarak aşağıdakilerin yasaklanması öngörülmektedir:
- “çevre dostu”, “doğal”, “biyolojik olarak parçalanabilir”, “iklim nötr” veya “eko” gibi genel çevresel iddialar, iddia ile ilgili tanınmış(geçerli) bir çevresel performans kanıtı olmaması;
- Bir ürünün çevre üzerinde nötr, azaltılmış veya pozitif etkiye sahip olduğuna dair emisyon dengeleme programlarına dayalı iddialar;
- Onaylı sertifika programlarına dayanmayan veya kamu otoriteleri tarafından oluşturulmayan sürdürülebilirlik etiketleri;
- Kanıtlanmamış olan normal koşullar altında kullanım süresi açısından dayanıklılık iddiaları;
- Malları tamir edilebilir olmadıkları halde tamir edilebilir olarak sunmak.
Henüz yasalaşmamış olan bu teklif taslağının çevreci iddiaların denetimi bakımından önemli kısıtlamalar getirmesi beklenmektedir.
AB Sürdürülebilirlik Raporlamaları
İklim krizi ve krizin beraberinde getirdiği onlarca sorundan yalnızca biri olan greenwashing’in önüne geçilmesi bakımından sürdürülebilirlik kavramına AB tarafında büyük önem atfedilmektedir. Dolayısıyla sürdürülebilirliği artırmak ve uygulamada birlik sağlayabilmek adına birtakım raporlama yükümlülükleri ve standartları düzenleme yoluna gidilmiştir.
Sürdürülebilirlik raporlamaları kapsamındaki AB düzenlemeleri bakımından ilk olarak Finansal Olmayan Raporlama Yönergesi(“Non-Financial Reporting Directive” veya “NFRD”) ile karşılaşılmaktadır. İşbu yönerge 500’den fazla çalışanı olan kamu yararına çalışan ve borsada işlem gören büyük şirketler için geçerlidir.
Raporlamaya ilişkin diğer önemli düzenlemeler ise birbiriyle bağlantılı olan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (“Corporate Sustainability Reporting Directive” veya “CSRD”) ve Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları(“European Sustainability Reporting Standards” veya “ESRS”)’dır. ESRS, CSRD’ye tabi olan şirketlerin raporlamalarını yaparken uygulaması gereken standartları belirlemektedir. AB üyelerinden, aşağıda yer verilen üç kriterden ikisini karşılayan şirketler CSRD kapsamında raporlama yapmak zorundadır.
- Yıllık 40 milyon Euro’yu aşan ciroya sahip şirketler
- Bilanço toplamı 20 milyon Euro’nun üzerinde olan şirketler
- 250’den fazla çalışana sahip (yıllık ortalama) şirketler
AB dışı şirketlerin de AB’deki varlıkları ve işlem kapasiteleri göz önünde bulundurularak CSRD’ye tabiiyeti için birtakım şartların varlığı aranmaktadır:
- AB dışı bir işletme takip eden iki yıl boyunca AB ülkelerinde 150 Milyon € hasılat elde ediyor ve buna ek olarak AB üye ülkelerinde Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi kapsamında bir bağlı ortaklığı bulunuyorsa ya da
- AB üye ülkelerinde bulunan bir şubesi önceki yıldan 40 Milyon € daha fazla hasılat elde etmiş ise AB düzenlemelerine tabii olacaktır.
Bu şartların yanında AB dışı şirketler bakımından ilgili düzenleme 2028 yılı itibariyle geçerli olacaktır. AB’deki şirketler bakımından 2024 yılından itibaren kademeli bir şekilde geçiş dönemi uygulanacak olan raporlama standartları AB Konseyi ve Parlamentosu arasında mutabık kalınan geçici anlaşma doğrultusunda petrol, enerji ve madencilik gibi sektörlere ilişkin kurallar 2 yıl ertelenerek 2026’dan itibaren uygulanmasına karar verilmiştir.
Türk Mevzuatına Bakış
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları(TSRS)
Ülkemizde de AB tarafından getirilen raporlama yükümlülük ve standartları yakından takip edilmektedir. Zira bu kapsamda 29 Aralık 2023 tarih ve 32414 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu Kurul Kararı doğrultusunda 1 Ocak 2024’ten itibaren geçerli olmak üzere raporlama yükümlülüğü getirilmiş bu kapsamda Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları yayımlanmıştır. Getirilen bu raporlama yükümlülüğü:
- Aktif toplamı 500 Milyon Türk Lirası
- Yıllık net satış hasılatı 1 Milyar Türk Lirası
- Çalışan sayısı 250 kişi
Ölçütlerinden en az ikisinin eşik değerlerini art arda iki raporlama döneminde aşan kurum, kuruluş ve işletmeleri kapsamaktadır.
İkili bir yapı halinde yayımlanan TSRS – 1 ve 2; raporlamaya ilişkin genel hükümler ve iklimle ilgili hükümleri düzenlemektedir. İklimle ilgili ölçütlerin de raporlanmasını öngören standartların olası bir regülatif düzenleme doğrultusunda greenwashing’in tespiti bakımından efektif olabileceği kanaatindeyiz.
Çevreye İlişkin Beyanlar İçeren Reklamlar Hakkında Kılavuz
Çevresel iddialara ilişkin ise Reklam Kurulu’nun 13.12.2022 tarihli ve 328 sayılı toplantısında ilke kararı olarak kabul edilen “Çevreye İlişkin Beyanlar İçeren Reklamlar Hakkında Kılavuz” yayınlanmıştır. Bu Kılavuz, tüketiciye yönelik çevreye ilişkin beyan, ibare ve görsellerin yer aldığı her türlü ticari reklam ile haksız ticari uygulamayı kapsamaktadır. Kılavuz, çevresel iddia ve beyanlar içeren reklamların tüketiciyi yanıltmaması ve bu kapsamda haksız ticari uygulamaların meydana gelmesini önleme yani tüketiciyi koruma amacı taşımaktadır.
Kılavuzda temel olarak çevreye ilişkin beyanların doğrulanabilir olması ve beyanlar ile kastedilenlerin açık bir biçimde aktarılmasını öngörmektedir. Kılavuzdan örnek vermek gerekirse;
- Örneğin, bir deterjan markasına ait reklamlarda ve ürün ambalajında “denizlerimizi korumak için fosfat kullanımını azaltıyoruz” şeklinde bir ibare yer verilmesi ilgili mevzuata aykırı olacaktır. Çünkü hâlihazırda ilgili mevzuatı gereği deterjan üretiminde fosfat kullanımında önemli kısıtlamalar bulunmaktadır. Dolayısıyla piyasada var olan diğer markalar için de uyulması zorunlu olan sınırlamanın sadece o ürün için geçerli olduğu yönünde izlenim oluşturmak tüketiciler için yanıltıcı olacaktır.
- Örneğin, “sıfır emisyon” ibaresi veya görseli bir mal veya hizmetin tüketiciye sunulmadan önceki üretim aşamasına mı yoksa tüketicinin kullanımına sunulduktan sonraki sürece mi ilişkin olduğu açıkça belirtilmelidir.
Kılavuzun halihazırda yürürlüğü bulunmuyor olsa dahi ilgili kılavuza uyumlu hale gelmenin; gelecek bakımından da herhangi bir sorumlulukla karşılaşmamak bakımından şirketler için büyük önem arz ettiği kanaatindeyiz. Zira AB’de olduğu gibi iç hukukumuzda da çevresel iddialara ve raporlamaya ilişkin regülasyonların artan bir ivmeyle düzenleneceği kanaatindeyiz.