Cevap Dilekçesi Yazan Bir İnsan Eli

CEVAP DİLEKÇESİNE İLİŞKİN BİLİNMESİ GEREKENLER

CEVAP DİLEKÇESİ SÜRESİ VE DAHA FAZLASI

  1. Cevap Dilekçesi Nedir?

Dava ve cevap dilekçeleri hukuk davalarının temelini oluşturan dilekçelerdir. Dava dilekçesi; davayı açmak için hazırlanan ve Davacının talep ve iddialarını içerir. Cevap dilekçesi ise bu talep ve iddialara cevap vermek amacı ile yazılarak mahkemeye ibraz edilen dilekçedir. Cevap dilekçesi sunan kişi Davalı konumundadır. Bu yazımızda dilekçeye cevap verme süresi, dilekçe cevap süresi, basit yargılama cevap süresi gibi usul hususlarına değineceğiz. Ayrıca arabuluculuk hizmetimiz hakkında daha genel bir fikir sahibi olmak için ilgili sayfamızı inceleyebilirsiniz.

  1. Cevap Dilekçesi Nasıl Yazılmalıdır?

Cevap dilekçesi, dilekçeyi veren Davalı tarafın tüm iddia ve savunmalarını içerecek ve Davacının dava dilekçesi ile yazdığı iddia ve savunmalarını çürütecek şekilde yazılmalıdır. Cevap dilekçesi yazılırken, dilekçe cevap süresine dikkat edilmesi gerekir. Aksi halde dilekçeye cevap verme süresi kaçırılacak ve cevap dilekçesi mahkemeye sunulamayacaktır. Cevap dilekçesinde mutlaka Davalının kendi iddia ve savunmalarını ispat edecek araçlara yer verilmelidir. Örneğin taraflar arasındaki yazışmalar, fotoğraflar, tanık anlatımları ispat vasıtası olabilir. 

  1. Cevap Dilekçesi Hangi Durumlarda Yazılır?

Cevap dilekçesi, Davalı tarafa dava dilekçesinin tebliği ile yazılır. Dava dilekçesinin, Davalıya tebliğinden itibaren dilekçeye cevap verme süresi 2 haftadır. Dilekçe cevap süresi hesaplanırken dilekçenin tebliği dahil olmak üzere haftalık olarak süre hesaplanır. 

  1. Cevap dilekçesinde mutlaka olması gerekenler?

Cevap dilekçesinin içeriği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 129. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre cevap dilekçesinde aşağıdakilerin bulunması zorunludur;

  1. Cevap verilen dosya hangi mahkemedeyse o Mahkemenin adı.
  2. Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri; davalı yurt dışında ise açılan dava ile ilgili işlemlere esas olmak üzere yurt içinde göstereceği bir adres.
  3. Davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.
  4. Varsa, tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.
  5. Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
  6. Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.
  7. Dayanılan hukuki sebepler.
  8. Açık bir şekilde talep sonucu.
  9. Davalının veya varsa kanuni temsilcisinin yahut vekilinin imzası.

Eğer yukarıda sayılanlardan Mahkeme adı, Davacı ve Davalının ad soyadı ve adresleri, Davalının TC Kimlik numarası, tarafların vekillerinin adresi ve isim ve soy isimleri ve imza unsurlarında eksiklik var ise  bunun giderilmesi için hâkim tarafından bir haftalık süre verilir; eksikliğin bu süre zarfında da giderilmemesi hâlinde cevap dilekçesi verilmemiş sayılır.

“YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/21429 Karar : 2018/8523 Tarih : 4.07.2018

HMK 129. Madde

Cevap Dilekçesinin İçeriği

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 119/1-e maddesi uyarınca davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında ve açık özetleriyle birlikte, davalı da aynı Kanunun 129/1-d maddesi gereğince savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında ve açık özetleriyle birlikte cevap dilekçesinde göstermek zorundadırlar. Bunlar, dava ve cevap dilekçelerindeki talep sonucunun dayanağı olan ve bu talep sonucunu haklı göstermeye yarayan vakıalardır. Ön inceleme aşaması tamamlanıncaya kadar usulüne uygun biçimde bildirilen vakıaların doğru olduğu yargılama sırasında ispat edilirse, tarafların talep sonuçları da bu duruma göre kabul veya reddedilecektir. Kanunda öngörülmüş istisnalar dışında hakim, iki tarafın birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz (HMK m.25/1). Mahkemece ancak tarafların dilekçelerinde dayandıkları vakıalar hakkında inceleme ve değerlendirme yapılabilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 184. maddesinde “Boşanmada yargılama usulü” ayrıca düzenlenmiş; anılan maddenin ilk fıkrasında “Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir” hükmüne yer verilerek, maddede sayılan istisnalar dışında, boşanma davalarının genel yargılama usulüne tabi olduğu belirtilmiştir. Boşanmada genel yargılama usulünün uygulanmasına ayrık olan kurallar ve uygulanması gereken özel usuller Türk Medeni Kanunu’nun 184. maddesinde sınırlı olarak belirtilmiş olmasına karşın; bu sınırlamalar ve istisnalar dışında, tarafların dayanmadığı vakıaların değerlendirmede esas alınacağına dair özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Somut olayda, mahkemece, gerekçeli kararda davalı erkeğe yüklenen sadakatsizlik vakıasına davacı kadın dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde dayanmamıştır. Mahkemece, usulüne uygun şekilde ileri sürülmeyen ve dayanılmayan vakalar davalı erkeğe kusur olarak yüklenemez. Gerçekleşen olaylara göre davalı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği ve yerine getirmekten kaçındığı ispatlanmış olup, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tamamen kusurludur. Ne var ki salt evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmeme ve bu görevlerden kaçınma kişilik haklarına saldırı teşkil etmez. Türk Medeni Kanunun 174/2. maddesi koşulları davacı kadın lehine gerçekleşmemiştir. O halde davacı kadının manevi tazminat isteğinin reddine karar verilecek yerde yazılı şekilde isteğin kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.” 04.07.2018

Hakim Tokmağı
  1. Cevap Dilekçesi Nereye Verilir?

Cevap dilekçesi davanın açıldığı yer mahkemesi ön bürosuna verilir. Eğer mahkeme yaşadığınız şehirden farklı bir yerdeyse bulunduğunuz il veya ilçedeki adliyeye giderek; davanın olduğu yer mahkemesine gönderilmek üzere cevap dilekçenizi verebilirsiniz.

  1. Davaya Cevap Verilmezse Ne Olur?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 127. maddesine göre, davalıya dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta içinde cevap verme süresi tanınır. Ancak, bazı durumlarda cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanması zor veya imkansız olabilir. Bu durumlarda, mahkeme tarafından bir defaya mahsus olmak üzere ve bir ayı geçmemek üzere ek süre verilebilir. Uygulamada, genellikle davalılar tarafından ek süre talep edildiği görülmektedir. Cevap dilekçesi verilmemesi halinde Davacı tarafın dava dilekçesinde iddia ettiği tüm hususları reddetmiş olunur. Ancak cevap dilekçesi verilmezse herhangi bir ispat vasıtası delil ya da tanık da gösterilemeyecektir. 

Ancak, cevap dilekçesini vermeyen davalı, daha sonra ilk itirazını dile getiremez. Çünkü ilk itirazlar, cevap dilekçesinin verilme süresi içinde belirtilmelidir ve bu süre, belirli bir hak düşürücü süredir.

Davalı, cevap dilekçesini sunmadığı durumlarda dava şartlarını daha sonra ileri sürebilir. Çünkü dava şartları, davanın her aşamasında taraflar veya hakim tarafından ileri sürülebilir ve bu durum, cevap dilekçesinin sunulmasıyla ilgili olmayıp yasal bir durumdur.

Cevap dilekçesi sunmayan davalının, sonradan maddi savunma nedenleri olan itiraz ve defaları dile getirmesi, genellikle inkar savunması kapsamında değildir ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabidir.

Cevap dilekçesi sunmayan taraf, ikinci bir cevap dilekçesi de sunamaz. Basit yargılamada  cevap dilekçesinin ardından cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri sunulamaz. 

Cevap dilekçesini verme süresi

MADDE 127- Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.

HMK’nın 128. maddesine göre, cevap dilekçesi süresi içinde verilmemişse, davalı tüm dava vakıalarını inkar etmiş sayılır.

Süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu

MADDE 128- Süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.

“YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/24092 Karar : 2018/10547 Tarih : 3.10.2018

HMK 129. Madde

Davaya Cevap Verilmezse Ne Olur? 

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.

2-Davalıya dava dilekçesi 23.12.2014 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı süresinde cevap dilekçesi sunmamıştır. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarım genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.

Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. Bu dilekçelerden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-605 esas, 2016/522 karar sayılı ilamı). Bu durumda; dava dilekçesinin davalıya 23.12.2014 tarihinde usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmesinden sonra süresi içerisinde cevap dilekçesi verilmediğinden savunmanın dayanağı olarak süresinde ileri sürülen bir delil (HMK m. 129/1-e) bulunmadığından yerel mahkemenin davalıya delil göstermesi için süre vermesine yasal olarak imkan bulunmadığının kabulü gerekir. Hal böyle olunca; süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın iddia ve savunmaları dikkate alınarak davacı kadına kusur yüklenmesi doğru görülmemiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delilerden; mahkemece davalı erkeğe kusur olarak yüklenen “tehdit” vakıasından sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri, bu nedenle bu vakıa yönünden kadının erkeği affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerektiğinden bu vakıa erkeğe kusur olarak yüklenemez. Yukarıda yapılan açıklamalarda dikkate alındığında boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tamamen kusurludur. Hal böyle iken davacı kadının az kusurlu bulunması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

3- Yargılama giderleri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m. 326/1). Vekil ücretleri yargılama giderlerindendir (HMK m. 323/ğ). Dava kabul edilmiştir. Dava kabul edildiği halde, davacı kadın yararına karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdiri gerekirken, davacı kadın lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 03.10.2018”

Hem basit yargılama usulünde hem de yazılı yargılama usulünde cevap dilekçesi verme süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 2 haftadır. Yazılı yargılama usulünde olan bir davada ayrıca ikinci cevap dilekçesi de verilir. 

Cevap Dilekçesi Verilmeden Sonra Dilekçe Verilerek Zamanaşımı Definde Bulunulabilir mi? 

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/9-2782 K. 2020/87 T. 6.2.2020

ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı hususu 6100 Sayılı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı defini de kapsadığı söylenilemez.

Davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir. Kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir. Mahkemece davalı vekilinin süresinde vermediği cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle ileri sürdüğü zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır.

Ayrıca, bozma kararında geçen “Bu nedenle mahkemece, davalı vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşıldığından, bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, direnme kararının belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

DAVA : 1.Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 6. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davanın belirsiz alacak davası mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı, burada varılacak sonuca göre davalı …Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekilinin talep artırım dilekçesine karşı yaptığı zamanaşımı definin dikkate alınıp alınamayacağı ile cevap dilekçesini kanuni süresinde vermeyen davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’nin ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürüp süremeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

ÖN SORUN

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Özel Daire bozma kararında davalıların tüm temyiz itirazlarının reddedildiği, buna rağmen bozma kararında davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmasının yerinde olduğunun belirtildiği, direnme kararının gerekçesinde ise bozma kararının aksine davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin zamanaşımı savunmasının dikkate alındığının açıklandığı, şu hâlde Özel Dairenin bozma sebebi yapmadığı hususa ilişkin olarak direnme kararı verilip verilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre de direnme kararının ortadan kaldırılarak bu hususta inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulunun Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan hususa yönelik inceleme yaptığı, Özel Dairece yapılan değerlendirmenin Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenerek sonuca varılacağı, bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekmediği oy çokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

GEREKÇE

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 Sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 Sayılı Kanun’un 107. maddesinde;

“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2-)Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3-)Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any. m. 36, İHAS. m. 6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

1-)Davacının kendisinden beklenememesi,

2-)Bunun olanaksız olması,

3-)Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 Sayılı HMK’da açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).

Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.

Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir.

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. T. Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).

Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarihli ve 2016/22-1072 E., 2018/1394 K.; 28.02.2018 tarihli ve 2015/9-3162 E., 2018/369 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirilmelidir. Somut olayda, dava dilekçesinde dava konusu alacakların miktarlarının belirlenemediği gerekçesiyle asgari miktarlar gösterilmek suretiyle 6100 Sayılı HMK’nın 107. maddesi kapsamında dava açılmış, davacı vekili tarafından 23.07.2014 havale tarihli bilirkişi ek raporundan sonra sunulan 28.08.2014 harç tarihli dilekçeyle de dava konusu talepler artırılmıştır.

Dava dilekçesi ile 28.08.2014 tarihli dilekçeden açıkça anlaşıldığı üzere dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Buna göre, dava konusu yapılan fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tamamı yönünden dava tarihi itibariyle zamanaşımı kesileceğinden, belirsiz alacak davasında talep artırım dilekçesi ile artırılan tutarlar yönünden de dava tarihi itibariyle zamanaşımı değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu itibarla, mahkemece, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları yönünden ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alınarak, ıslah tarihine göre zamanaşımı değerlendirmesinin yapıldığı 16.10.2014 tarihli bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi hatalıdır.

Diğer taraftan, dava dilekçesinin 01.11.2013 tarihinde tebliğ edildiği davalı … Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekili kanuni süre geçtikten sonra 20.11.2013 tarihinde cevap dilekçesi sunmuş ve 01.10.2014 tarihli dilekçesi ile de ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürdüklerini belirtmiştir. Bu noktada, cevap dilekçesinin süresinde verilip verilmediği ve süresinde verilmediğinin kabulü hâlinde ıslah suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülüp sürülemeyeceği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, 2008, s. 255 vd.).

6100 Sayılı HMK’nın 141. maddesine göre;

“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilirler yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”.

 “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddeye göre de;

“(1) Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

(2) Islah sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.”.

İş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken, 6100 Sayılı HMK’nun 447. maddesiyle diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanun’un basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmesi karşısında iş mahkemelerinde artık basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü HMK’nun 316 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nun “Dilekçelerin verilmesi” başlıklı 317. maddesi uyarınca;

“(1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçeyle olur.

(2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir.” .

HMK’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı” başlıklı 319. maddesine göre de; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.”. HMK’nun 322. maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan HMK’nun 141. maddesinin 2. fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”.

Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa dönülecek olursa, davaya kanuni süre içerisinde cevap vermemiş olan davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’in süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkündür. Aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı define değer verilemez. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 Sayılı Kanun/HUMK) 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 Sayılı HMK’nın yürürlüğünden sonra tarafların açık muvafakati olmadığı sürece iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden, davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamaz.

Somut olayda davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… davaya süresinde cevap vermemiş ve daha sonra ıslah suretiyle zamanaşımı defini ileri sürmüş ise de, davacı vekili 03.10.2014 havale tarihli dilekçesinde savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesini kabul etmediklerini, zamanaşımı definin reddinin gerektiğini bildirmiştir. Bu noktada, davaya kanuni süre geçtikten sonra cevap dilekçesi verilmesi sebebiyle cevap vermemiş sayılan davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’in, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı defini ileri sürebilip süremeyeceğinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 Sayılı HMK. m. 176, mülga 1086 Sayılı HUMK. m. 83).

Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması zamanı bakımından Kanunda sınırlandırılmış ve 6100 Sayılı HMK’nın “ıslahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir (Mülga 1086 Sayılı HUMK m. 84). Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 Sayılı HMK’nın 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada, tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenleme altına alınmıştır.

Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler.

Yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. 6100 Sayılı HMK’nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi hâlde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması hâlinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez.

Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı hususu 6100 Sayılı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı defini de kapsadığı söylenilemez.

Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir.

Hâl böyle olunca, kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K. sayılı kararında da aynı ilkelere yer verilmiştir.

Bu itibarla, mahkemece davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin süresinde vermediği cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle ileri sürdüğü zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır.

Öte yandan, bozma kararında geçen “Bu nedenle mahkemece, davalı …Tahmil. Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşıldığından, bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Ayrıca, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 11.10.2013 yerine 22.11.2016 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edildiğinden ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

O hâlde, direnme kararı yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

SONUÇ

Açıklanan nedenlerle,

1-)Özel Daire bozma kararında yer alan “Bu nedenle mahkemece, davalı … Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin bozma kararından çıkarılmasına,

2-)Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.02.2020 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.”

  1. Cevap Dilekçesi Örneği

Cevap dilekçesi hukuk davalarında verilen bir dilekçe türüdür. Aile mahkemesi, asliye hukuk mahkemesi, sulh hukuk mahkemesi, asliye ticaret mahkemesi gibi mahkemelerde dilekçeler aşamasında sunulur. Her bir dava dosyasının içinde yer alan iddia ve talepler, olay örgüsü, deliller göz önüne alınarak her davaya cevap dilekçesi özel olarak yazılmalıdır. Ancak cevap dilekçesinde zorunlu olan unsurlar her dilekçede olmalıdır.